Biyoçeşitlilik Kaybını Önleme Hedefinde İnsanlık Geride Kaldı
2022 yılında Kanada’nın Montreal kentinde gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler (BM) Biyoçeşitlilik Konferansı (COP15), gezegenimizin biyoçeşitlilik kaybını durdurmak için önemli bir anlaşmaya sahne oldu. Anlaşma, 2020’lerin sonuna kadar dünya genelindeki kara ve iç suların %30’unun, okyanusların ise yine %30’unun resmi olarak koruma altına alınmasını hedefliyordu. Bu oran, ekosistemlerde türlerin yok oluşunu önlemek için gerekli minimum koruma seviyesi olarak kabul ediliyor. Ancak bu iddialı hedef, mevcut koruma alanlarının karalarda iki katına, denizlerde ise üç katına çıkarılmasını gerektiriyor.
Ancak geçtiğimiz ekim ayında Kolombiya’da düzenlenen COP16 Biyoçeşitlilik Konferansı’nda yapılan açıklamalar, bu hedefin oldukça gerisinde kalındığını ortaya koydu.
BM Çevre Programı ve Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin verilerine göre, günümüzde karaların ve iç suların yalnızca %17,6’sı, okyanusların ise %8,4’ü resmi koruma altında. Bu oranlar, karada Brezilya ve Avustralya büyüklüğünde, denizlerde ise Hint Okyanusu’nun yüz ölçümüne eş değer alanların hâlâ koruma beklediğini gösteriyor. Ancak, koruma altındaki alanların yetersizliği yalnızca sayısal oranlarla sınırlı değil.
Biyoçeşitlilik açısından kritik öneme sahip alanların üçte biri, herhangi bir koruma statüsüne sahip değil. Ayrıca koruma altındaki bölgeler, özellikle okyanusların derinliklerinde yer alan belirli ekosistem türlerini kapsamıyor. Bunun yanında, mevcut koruma alanlarının çoğu birbiriyle bağlantılı değil, bu da ekolojik bütünlüğü ve koruma çabalarının etkinliğini azaltıyor. Ek olarak, koruma uygulamalarının etkisinin düzenli olarak değerlendirildiği alanların sayısı oldukça sınırlı.
COP16 sırasında sunulan raporlar, biyoçeşitliliğin mevcut durumunun ciddiyetini bir kez daha gözler önüne serdi. Örneğin, küresel ölçekte ilk kez hazırlanan bir değerlendirme raporuna göre, ağaç türlerinin %38’i yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
İnsanlık, biyoçeşitlilik kaybını önlemek için zamanla yarışıyor. Ancak COP15’te belirlenen “30’a 30” hedefinin gerçekleşmesi için daha fazla kararlılık ve uluslararası iş birliğine ihtiyaç duyuluyor.